1 haftadır bu kız çocuğunun fotoğrafı gözlerimin önünden gitmiyor, sabah kalkıyorum o içime işleyen ifadesi, gece yastığa başımı koyuyorum, o çaresizce kaldırdığı elleri. Suriye'de kamerayı görünce savaşın yarattığı travmayla silah zannedip kaldırdığı o ellerini sarıp kimsenin zarar veremeyeceği bir dünyaya taşımak ve o korkuyu gözlerinden ilelebet silmek istiyorum.
O dünya ki; küçücük yaşında kendi rızasıyla tecavüz edildiği savunulan çocuklar yok. Ekmek almaya gidip, ucundan kopararak mis kokusunu içine çekip sağ salim dönebilen çocuklar var. Evet var ceplerinde taşlar, ama onlar beştaş oynamak için, zira bilmezler kalp kelimesinin önüne taş sıfatının bile yakıştırılabileceğini. O çocuklar ki uçurtmaları vurulmamıştır henüz, duygudan yoksun ruhsuz makinalara hapsetmezler yaşadıkları anları.
İşte her yeni güne böyle bir dünya umudunu taşıyarak uyanma gayreti içinde olan ben ve benim gibiler, sadece potansiyel kötülüklerden arınmış bir hayat sürdürebildiğimiz için şükretmeyi kendimize adet edinerek aslında bilinçli bir acizlik hali yaşadığımızın da farkındayız. Çünkü yukarıda yarattığım dünya bir hayalden ibaret. Yok muydu gerçek olabileceğine inandığımız zamanlar, elbet vardı. Bilmem anlatabildim mi?
İçiniz kararmasın, insanoğlunun yaradılışından beri Habil&Kabil misali, yürek dağlayan hadiselere alışığız. Boşuna özetlememiş Ahmet Kaya, "yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe" diyerek. Bilmeyenler çıldırtan dengenin izahını ustadan açsın dinlesin. Bir duyguyla yola çıkartır, bin tanesiyle arbede içinde bırakır sizi. Çünkü bilirdi ki güzel şeylere hasrettir memleketi, güzel şeylere hasrettir bu dünya..
Güzel şeyler de olmuyor değil elbette. Hala insanlara karşı inancımı yükselten, gözlerimin umutla parlamasına sebep olan nice haberler okuyorum. Bir tanesine biraz önce denk geldim, paylaşırsam belki sizin de gözleriniz parlar.
Bu resme baktıkça üzerine söylenecek tek bir söz biliyorum, kurtaracaksa sevmek kurtaracak bizleri.. Daha yeni sonsuzluğa uğurladığımız büyük usta Kayahan da dememiş miydi. "Yolu sevgiden geçen herkesle birgün elbet bir yerlerde buluşuruz". İyi bilirdi insanoğlunun köşelerini, çıkmazlarını, açmazlarını. En iyi vurgulayanlardan biriydi bu dünyada kiracı olduğumuzu. Canımın yaprakları kadar güzel bir ifadeye can veren, mevlam adamı yakar dedirten, çocukluğumun ve gençliğimin yadigarı, kemanı ilk öğrenirken, "nasıl ayrılacağız biz seninle" şarkını çalmak ne zor gelmişti. O sözleri anlamak kolay mı ki çalması kolay olsun demişti müzik hocam, ne haklıymış:)
Şimdi zamanıdır seni güneşli bir resim çizerek uğurlamanın, bende hatırlatmış olurum manayla o güzel sözlerini, mekanın cennet olsun..
Güneşli bir resim çiz bana
Sonra mavi bir deniz boya
Sıcak kumlarda ayak izlerimiz
Öyle çiz öyle kalsın
Biz güneşten büyük olalım
Öyle çiz öyle olsun
Korkma öyle, çiz
Hasreti yükle gemilere
Yükle açılsın denizlere
En yakın liman bilinmez bir yerde
Öyle çiz orda kalsın
Biz güneşten büyük olalım
Öyle çiz öyle olsun
Korkma öyle, çiz.
Kayahan'ı anınca sevdaya değinmemek ne haddimize. Derin cümlelerin içinde kaybolmayacağım işallah:) Zira sevda göreceli kavram, herkesin kendince yaşadığı çerçevede anlamlar yüklemesi de cabası. Sevdaya dahil ettiğiniz kişiler kim olursa olsun, farklı oldukları için değil, siz farklı baktığınız için hayatınızda olduklarını bilsinler. Keza o kişiler, nereden sevdiğinizi gösterirseniz, oradan acıtmasını da bilirler. Canım Frida Kahlo'nun aşağıdaki sözlerinden sebep bu mevzuya girdim, çağrışımlarla yaşıyoruz takdir edersiniz ki.. Birçoğunuzun kendini bulacağından eminim, yaralı ruhu şad olsun:)
"Beni anlamadın demeyeceğim, beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın, anladığın halde canımı yaktın."
Bu noktada; sizi üzen insanları önemsememeye başladığınız anda, mutlu edenlerin değerini daha iyi anlayacaksınız klişesini devreye sokabilirsiniz ya da ne kalbinizde ne de gözünüzde çok büyütmeyin mottosunu alternatif olarak kabullenebilirsiniz pek tabi:) Hemen çok sevdiğim bir Can Bonomo şiiriyle havayı dağıtayım. Teraziler böyledir işte, gelgit kafalıyızdır, affola fazla savrulmaya yüz tuttuysa yazı:)
En güzeli ve kısası, boşverin.. İlla birşeyi sevecekseniz, Neşet Ertaş'ın "gönül dağı" demesini sevin mesela.. Ya da "bir derdim var bin dermana değişmem" diyen Erkan Oğur'un koca yüreğini sevin, dinleyin. Üzerine de kendi yüreğinizden başka muska takmayın. Güzel Cuma ertesileri olsun:)